UYARI: "Konu / Subject" bölümlerinde filmlerin hikayeleri baştan sona anlatıldığı için bu bölümleri, filmleri izledikten sonra okumanız tavsiye edilir.
Jonathan, 30 yaşına gelmek üzeredir. Yaklaşık 8 senedir
üzerinde çalıştığı rock müzikalini henüz bitirememiştir. Garsonluk yaparak
geçimini sağlamaya çalışmaktadır. Ancak faturalarını bile ödeyemeyecek
durumdadır.
Dansçılık yapmakta olan kız arkadaşı Susan, aldığı iş
teklifine cevap vermek zorundadır. Cevabı olumlu olursa, taşınması gerektiği
için Jonathan’a kendisiyle gelmesini teklif eder. Müzikal için bestelemesi
gereken şarkıya odaklanan Jonathan, Susan’a cevap vermekten kaçınır.
Okuma provalarına başlanan müzikalin yazımını tamamlamaya
yaklaşsa da, hayatındaki belirsizlikler devam etmektedir. Susan’ı arka plana
atışı ve en yakın arkadaşı Michael’dan gelen üzücü haber, onun için işleri daha
da zorlaştırır. Peşinden gittiği tutku, çöküşüne mi yoksa bir müzikal dehanın
keşfedilmesine mi neden olacaktır?
Comment / Yorum:
2021 yapımı Tick, Tick… Boom! yönetmen Lin - Manuel
Miranda’nın ilk uzun metrajlı film deneyimi olma özelliği taşıyor. 115 dakika
uzunluğundaki müzikal yapım, Jonathan Larson’ın tek kişilik oyunundan Steven
Levenson tarafından sinemaya uyarlanmış bulunuyor. Filmde Jonathan Larson’ın
hayatına dair birçok biyografik detay da yer alıyor.
Yönetmen, Andrew Garfield’ın Tony Ödülü kazanan Angels in
America performansını izledikten sonra başrolü ona teklif etmeye karar vermiş.
Filmin oyuncu kadrosunda Alexandra Shipp ve Robin de Jesus gibi isimlerin yanı
sıra daha önce Jonathan Larson tarafından yazılmış iki farklı Rent müzikal
uyarlamasında rol alan Vanessa Hudgens’ta bulunuyor.
Andrew Garfield, filmdeki müzikal performanslar için bir yıl
boyunca ses eğitimi aldı. Müzikal ya da komedi dalında “En İyi Film” ve “En İyi
Aktör” kategorilerinde Altın Küre’ye aday gösterilen yapımın, Oscar yarışında da
adaylıklar kazanması sürpriz olmayacaktır.
Türe aşina seyircilere hitap eden Tick, Tick… Boom! senenin
ilgi çekici filmlerinden biri. Jonathan Larson’ı yakından tanımak ve Andrew
Garfield’ın başarılı performansını görmek için izlenebilir.
Tiger Chen, bir yandan kuryelik yapmakta, diğer yandan
tarihi tapınağa giderek ustası Yang’tan bir savunma sporu olan Tai Chi eğitimi
almaktadır. Katıldığı turnuvada farklı bir Tai Chi tekniği kullanır ve agresif
tarzıyla dikkat çeker.
Kaçak dövüşler düzenleyen Donaka Mark, özel dövüşçüleri
keşfedip ölümüne kavga ettirmektedir. Tiger Chen’in Tai Chi felsefesiyle zıt
düşen tekniği, Donaka Mark’ı harekete geçirir. Çünkü onu bir katile
dönüştürebileceğini düşünür.
Para karşılığı Donaka Mark adına dövüşmeye razı olmayan
Tiger Chen, ustasının tapınağını kurtarabilmek için teklifi kabul etmek zorunda
kalır. Çıktığı her dövüşte daha acımasız bir kişiliğe bürünmeye başlar.
Polis müfettişi Suen Jing Si, kendisiyle iletişime geçen bir
dövüşçünün öldürülmesinin ardından Donaka Mark’ın peşine düşer. Tiger Chen’in onun
için dövüştüğünü farkına varır. Numarasını Tiger Chen’e verip Donaka Mark’ı
suçüstü yakalamasına yardım etmesini ister…
Comment / Yorum:
Dublörlükten gelen, Matrix: Reloaded, Matrix Revolutions ve
John Wick 3: Parabellum gibi yapımlarda Keanu Reeves’la çalışan Tiger Hu Chen,
filmin başrolünde yer alıyor. İlk kez yönetmen koltuğuna oturan Keanu Reeves
ise filmin kötü adamı Donaka Mark’ı canlandırıyor.
2013 yılında yaklaşık 25.000.000 dolar bütçeyle çekilen Man
of Tai Chi, dünya genelinde 5.464.885 dolar hasılat elde edebildi. Filmin
çekimleri Çin’in Macau, Pekin ve Hong Kong şehirlerinde gerçekleştirildi.
Vasatı aşamayan bir senaryoya sahip olan 1 saat 45 dakika
uzunluğundaki yapım, dövüş sahneleriyle ayakta durmaya çalışıyor. Dövüş filmlerine
meraklı seyircilere hitap eden Man of Tai Chi, beklentiye girilmeden izlenmesi
gereken bir yapım.
Başarılı bir özel dedektif olan Frank Minna, kendisini tehlikeli
bir iş içerisinde bulur. İş arkadaşlarından kendisine arka çıkmalarını ister.
Fakat öldürülür. Ölmeden önce öksüz bir çocukken sahip çıktığı Lionel’a bazı
ipuçları bırakır.
Tourette sendromu nedeniyle kendisini sıkı sık komik
durumlar içerisinde bulan Lionel, Frank’in neden öldürüldüğünü çözmeye çalışır.
Peşinden gittiği her ipucu, onu daha zorlu ve tehlikeli durumlar içerisine
sürükler.
Olayların merkezinde yer alan Laura’yla yakınlaşır. Kendisine
bilgi veren Paul’ün, şehrin en önemli planlamacılarından Moses Randolph’un
kardeşi olduğunu öğrenir. Doğru cevaplara ulaşması, Lionel’ı da hedef durumuna
getirir.
Comment / Yorum:
2000 yapımı Keeping the Faith / Aramızdaki Sarışın filminden
tam 19 yıl sonra ikinci kez yönetmenlik koltuğuna oturan Edward Norton, filmin
senaryosunu yazıp başrolünü de üstlendi. Filmin çekimleri 45 günde tamamlandı.
Filmin oyuncu kadrosu, oldukça önemli isimleri bir araya
getirdi. Oyuncuların hepsi yapımda ücretsiz olarak rol aldı. Yaklaşık
26.000.000 dolar bütçeyle çekilen film, dünya çapında 18.477.736 dolar hasılat
elde edebildi. 50’li yılların New York’unda geçen 2 saat 24 dakika
uzunluğundaki dönem filmi, gizem, suç ve komedi öğeleri de içeriyor.
Edward Norton rolüne hazırlanırken Tourette sendromuna
yakalanmış birçok kişiyle görüştü. Kitapta yer almayan Laura karakteri, Edward
Norton’ın hayranlık duyduğu Gugu Mbatha - Raw’la birlikte çalışma isteği
üzerine senaryoya dahil edilmiş. Cherry Jones tarafından canlandırılan Gabby
Horrowitz karakteri için dönemin önemli yazar ve aktivisti Jane Jacobs’tan
esinlenilmiş.
Alec Baldwin’in canlandırdığı Moses Randolph, şehir
planlamacısı Robert Moses’tan esinlenilerek yaratılmış gerçek bir karakter. Edward
Norton’ın şehir planlamacılığı yapmış büyükbabası James Rouse, 60’lı yıllarda
Robert Moses’la birkaç kez görüşmüş ve oğluna Robert’ın Amerika’nın en
tehlikeli adamı olduğunu söylemiş.
Motherless Brooklyn / Öksüz Brooklyn, uzun olmasına karşın
sürükleyici bir film. Dönem atmosferi başarılı şekilde yansıtılmış. Kalburüstü oyuncu
kadrosunun da son derece iyi iş çıkardığının altını çizmek lazım. Film, hak ettiği
değeri görmemiş bir yapım olması nedeniyle seyircilerin beklentisini
karşılayacaktır.
Çiftlik sahibi kardeşler George ve Phil Burbank, zıt
karakterlidirler. Phil, oldukça hoyrattır. George ise sessiz ve sakin
yapıdadır. Konakladıkları otelin işletmecisi Rose’a gönlünü kaptıran George,
vakit kaybetmeden evlilik teklifinde bulunur ve olumlu yanıt alır. Bu durum,
Phil’i fazlasıyla rahatsız eder. Çünkü Rose’u servet avcısı olarak görmektedir.
Rose’un oğlu Peter’a da kaba davranmaktadır.
Peter, Phil’in özel hayatına dair kritik bir bilgiye ulaşır.
Bu olayın ardından Phil, birdenbire tıp eğitimi almakta olan Peter’a arkadaşça
davranmaya başlar. Rose ise gergin günlerin ardından çareyi alkole sığınmakta
bulur. Phil’le Peter’ın beklenmedik ve tedirgin edici yakınlaşması, sürpriz bir
sona neden olacaktır.
Comment / Yorum:
Thomas Savage’ın 1967 yılında yazdığı aynı adlı romandan Oscar
ödüllü yönetmen Jane Campion tarafından sinemaya uyarlanan The Power of the Dog
/ Köpeğin Pençesi, 2021 yılının en çok ilgi çeken yapımlarından biri olmayı başardı.
Drama türündeki ve western öğeleri de içeren filmin
çekimleri, Dunedin, Yeni Zelanda’da gerçekleştirildi. Covid 19 nedeniyle çekimleri
bir hayli uzayan filmin toplam süresi 2 saat 6 dakika.
Oyuncu seçimlerinde George ve Rose karakterleri için ilk düşünülen
isimler Paul Dano ve Elisabeth Moss’tu. Ancak oyuncular, farklı projelerde yer aldıkları
için filmde oynayamadı. Özel hayatlarında birlikte olan ve iki çocukları bulunan
Kirsten Dunst ve Jesse Plemons, filmde bir çifti canlandırdılar.
Benedict Cumberbatch, rolüne adapte olabilmek için 2 hafta boyunca
yıkanmadı ve yoğun sigara tüketimi yaptı. Kirsten Dunst, rolü için sıkı şekilde
piyano çalıştı.
Şimdiye kadar 47 ödül ve 87 adaylık kazanan filmin Altın Küre
ve Oscar yarışında da bazı kategorilerde iddialı olabileceği konuşuluyor. Görüntü
yönetiminin ve Benedict Cumberbatch’ın oyunculuk performansının ön planda olduğunu
söylemek gerekli. Film, oldukça düşük tempolu ve sürükleyicilikten uzak. Dolayısıyla
büyük beklentisi olan seyircileri hayal kırıklığına uğratabilir.