Uyarı :

UYARI: "Konu / Subject" bölümlerinde filmlerin hikayeleri baştan sona anlatıldığı için bu bölümleri, filmleri izledikten sonra okumanız tavsiye edilir.

10 Nisan 2011 Pazar

Akdeniz Şarkısı (1963)

Director / Yönetmen:

Nejat Saydam

Screenplay / Senaryo:

Özdemir Birsel

Cast / Kadro :

Belgin Doruk
Ekrem Bora
Şaziye Moral
Mualla Kavur
Nubar Terziyan
Saltuk Kaplangı
Rıza Tüzün
Talat Güreli
Muazzez Arçay
                                                                Arif Eriş

Subject / Konu:

Artık orta yaşlarına gelmiş olan Haluk Yurdakul,iş hayatında başarılı olmuş bir mühendistir.Fakat mutsuz bir evliliği vardır.Belki de evliliğini ayakta tutan çocuğudur.İşi dolayısıyla yurt dışına seyahat etmesi gereken Haluk,uçakta yolculuğu esnasında tanıştığı Berrin ile yakınlaşmaya başlar.Berrin,henüz kariyerinin başlarında olmasına rağmen başarısından ötürü gelecekte kendinden çok şey beklenen genç bir piyanisttir.Haluk ile Berrin arasında alevlenen aşk,Haluk'u seçim yapmaya iter.Haluk karısını terkedip;Berin ile yeni bir sayfa açmak ister.Ama gerek çevre baskısı,gerekse Haluk'un evli ve çocuklu olması,bu aşkı ayrılığa doğru sürüklemektedir...

Comment / Yorum:

Film,yönetmenliğini William Dieterle'nin yaptığı 1950 yapımı "September Affair / Kapri Aşıkları" filminin birebir kopyası.Bu yüzden kullanılan mekanlar,filme modern bir hava katmış ve dönem Türk filmlerinden farklı görünmesini sağlamış.Filmin yapımcı ve senaristliğini-aslında senaryo Robert Thoeren'in senaryosu- üstlenen Özdemir Birsel,başrolüde eşi Belgin Doruk'a vermiş.Bir yabancı uyarlama olmasına rağmen adaptasyon başarılı olmuş.Orjinalinde Joan Fontaine'in canlandırdığı Marianne Stuart rolü Berrin olarak Belgin Doruk tarafından,Joseph Cotton'un canlandırdığı David Lawrance rolü de Haluk Yurdakul olarak Ekrem Bora tarafından canlandırılmış. Oyunculuklar,genel olarak değerlendirdiğimizde vasatı aşmış denebilir.Özellikle 60'lar ve 70'lerde birçok kez karşılaştığımız yabancı film uyarlmaları veya taklitleri arasında başarılı olmuş yapımlardan biri.

Imdb note : (Filmin imdb'de notu bulunmuyor)                             My note : 7

9 Nisan 2011 Cumartesi

The Way Back / Özgürlük Yolu (2010)

Director / Yönetmen:

Peter Weir

Screenplay / Senaryo:

Keith R.Clarke
Peter Weir

Novel / Kitap :

Slavomir Rawicz (from "The long walk: The true story of a trek to freedom")

Cast / Kadro :

                          Jim Sturgess
                          Dejan Angelov
                          Alexandru Potocean
                          Gustaf Skarsgard
Igor Gnezdilov
Sebastian Urzendowsky
Saoirse Ronan
Mark Strong
Dragos Bucur
Sally Edwards
Sattar Dikambayev
Ed Harris
Colin Farrell



Subject / Konu:

2.Dünya savaşı sırasında Hitler ve Stalin bazı yerleri paylaşmıştır.1940 yılında Komünist Sovyetler Birliği'nin kontrolü altındaki Polonya'da komünist olmayanlar belirlenmekte ve çeşitli gerekçelerle tutuklanmaktadırJanusz,Polonya'lı bir askerdir.Tutuklanır ve işkencelere dayanamayıp aleyhinde ifade veren karısının ifadesiyle Sibirya'da ki Gulag esir kampına gönderilir.Gulag kampında şartlar bir hayli zordur.Janusz,Khabarov'la arkadaş olur ve kamptan kaçış için bir yol olduğunu öğrenir.Birlikte kaçmaya karar verirler.Janusz,Khabarov'un kaçışa cesareti olmayan bir yalancı olduğunu öğrenince sert ve sağlam görünüşlü Amerika'lı Mr.Smith ile birlikte kaçmaya karar verir.Planları güneye doğru gitmek,Baykal Gölü'ne ulaşmak ve sınırı aşıp Moğolistan'a girmektir.Bu kaçış planına Tomasz,Kazik,Voss ve Zoran da dahil olur.Kaçacakları gece tehlikeli kumarbaz Valka kumar borcundan dolayı kaçmak zorunda olduğunu bıçağının yardımıyla Janusz'a anlatır ve kaçacak ekibe kendini ekler.Kamptan kaçmayı başaran kaçaklar,doğayı çok iyi tanıyan ve yol bulma konusunda da başarılı olan Janusz'un önderliğinde Sibirya ormanlarına dalarlar.Odun toplayıp ateş yakacakları bir akşam,gece körlüğü yüzünden yolu bulamayan Kazik donarak ölür.Gerek doğanın sert yüzü,gerek yiyecek ve içecek sıkıntısı,zaman zaman dirençlerinin kırılmasını ve umutsuzluğa düşmelerini sağlar.Haftalarca yol aldıktan sonra Baykal Gölü'ne ulaşırlar.Artık yapmaları gereken Moğolistan sınırına ulaşmaktır.Takip edildiklerini farkederler.Peşlerinden gelen ise tehlikeli biri değil,küçük kız Irena'dır.Önce Irena'yı yanlarına almamayı düşünselerde,aslında rahip olan Voss'un kararıyla Irena da kaçaklar arasına katılır.Irena zamanla kaçakların sevgisini kazanır,özellikle Mr.Smith ile aralarında sıkı bir bağ oluşur.Kaçaklar Moğolistan sınırına ulaşır.Valka sınırı geçmemeye karar verir ve kaçaklardan ayrılır.Artık özgür olduğunu sanan kaçaklar,Moğolistan'da da komünist rejim olduğunu öğrenince burada da özgür yaşayamayacaklarını farkına varır.Yeni bir plan yaparlar;Himalayalar'ı aşmak.Ama bu plan düşündüklerinden de zor olacaktır.Güneşin,kum fırtınalarının ve susuzluğun hüküm sürdüğü Gobi Çölü'nde perişanlıkla yol almaya çalışırlar.Direnecek gücü kalmayan Irena ölür.Çok geçmeden Tomasz'ın da ölmesiyle 4 kişi kalan kaçaklar;önce Çin Seddi ve ardından Tibet'e ulaşırlar.Tibet'te kendilerine yardımcı olan insanlar,kış mevsiminde Himalayalar'a çıkmanın yanlış olacağı uyarısında bulunsada Janusz'un beklemeye niyeti yoktur.Çünkü Janusz,bir gün mutlaka evine geri dönecek ve karısına kendisini suçlu hissetmemesini söyleyecektir.

Comment / Yorum:

Sinemaya verdiği 7 yıllık arayı bu filmle bozan Peter Weir'in;muhteşem geri dönüşü.Filmde öyle yoğun bir işçilik var ki;belki de 7 yıllık ara bu proje için verilmiş.Başından sonuna belgesel tadını da ustalıkla vermeyi başaran filmin ortak yapımcılarından birinin de National Geoghraphics olması tesadüf olmasa gerek.Filmin hikayesi,Slavomir Rawicz'in gerçek olaylara dayanan "The long walk:the true story of a trek to freedom" adlı kitabından senaryolaştırılmış.4000 millik bu akıl almaz yolculuk,seyirciyi kimi zaman doğanın güzelliğiyle büyülerken;kimi zaman da doğanın çetinliğiyle ibrete düşürüyor -üstelik çoğu belgeselde yakalanamamış üst düzey bir görüntü kalitesiyle-
Filmin 2.Dünya Savaşı ve Polonya tarihine yönelik gayet bilgilendirici bir tarafı da var.Anlatım dili nedeniyle anti-komünist olarak eleştirilebilecek film,bu eleştirileri gerçek verilerle cevaplayabilecek donanıma sahip.
Oyuncu seçimleri gayet yerinde.Jim Sturgess,Janusz rolü için biçilmiş kaftan.Ed Harris,ustalığını bir kez daha konuşturmuş."Atonment" ve "The lovely bones" ile adından bir hayli söz ettiren Saoirse Ronan,Irena karakteriyle de unutulmaz bir performans sergilemiş.Colin Farrell,yaklaşık olarak filmin yarısında oynamamış olsa da Valka karakteri ile öyle takdire şayan bir portre çizmiş ki;sadece müthiş rus aksanı için bile oyunculuğunu bir çata yükseltmiş denebilir.
Cannes Film Festivali'ne yetişemediği için yarışamayan filmin "Makyaj" dalında Oscar adaylığı ve Saoirse Ronan'ın da Londra Film Eleştirmenleri Birliği'nin verdiği "Yılın en iyi genç Britanya'lı oyuncusu" ödülü adaylığı hariç ödülü ve adaylığı yok.
Tarihe mi meraklısınız?Bu filmi mutlaka izleyin! Siyasete mi meraklısınız?Bu filmi mutlaka izleyin! Belgesele mi meraklısınız?Bu filmi mutlaka izleyin! İzlemediğiniz şaheser bir film mi arıyorsunuz?Bu filmi mutlaka izleyin!

Imdb note : 7.4                             My note : 10

3 Nisan 2011 Pazar

Zengin Mutfağı (1988)

Director / Yönetmen:

Başar Sabuncu

Screenplay / Senaryo:

Başar Sabuncu

Play / Oyun:

Vasıf Öngören

Cast / Kadro :

Şener Şen
Nilüfer Açıkalın
Oktay Korunan
Gökhan Mete
Osman Gören

Subject / Konu:

Gençlik döneminde yaptığı pehlivanlıkla sık sık övünen Lütfü Usta,zengin ve güçlü işadamı Kerim Bey'in köşkünde aşçılık yapmaktadır.Lütfü Usta'nın mutfakla sınırlı yaşantısında sadece birkaç kişi vardır;yardımcısı kız,kızın işsiz güçsüz nişanlısı Selim,Ahmet ve şöför Seyfi.
Bir sabah uyandığında köşkte yalnız olduğunu anlar.Halbuki o gün yardımcısı kız nişanlanacaktır.Kızın nişanlısı Selim'de görünürlerde yoktur.Şöför Seyfi'nin ağabeyinin gelmesiyle bazı şeyler aydınlanmaya başlar;Kerim Bey,o gün yapılan işçi grev ve yürüyüşü nedeniyle Avrupa'ya gitmiştir.Selim'in ortaya çıkışı ve nişanın yapılmasıyla herşey olağan haline geri döner.Kerim Bey,Avrupa'dan geri döner.Gelirken yanında eğitimli bir kurt köpeği getirmiştir.Köpeğe özel olarak yemekler pişirmek zorunda kalan Lütfü Usta,bu durumdan bir hayli şikayetçidir.
Evlilik için paraya ihtiyacı olan Selim,para kazanmak umuduyla işçi olaylarında karmaşaya sebebiyet verenleri ihbar eder.Ama olaylar hiç de düşündüğü gibi gelişmez.Çünkü Selim'in ihbar ettiği kişilerden biri,Selim'i deşifre etmiştir.Korkudan ne yapacağını şaşıran Selim,Lütfü Usta'dan kendisine yardımcı olmasını ister.Zengin ve güçlü patronu Kerim Bey'in olaya çözüm bulabileceğine inanan Lütfü Usta;Kerim Bey'e olanları anlatır.Kerim Bey,Selim'i özel bir kampa gönderir.Aradan zaman geçer ve Selim geri döner.Ama Selim artık eski Selim değildir.Kampta aldığı eğitim Selim'i sert ve küstah birine dönüştürmüştür.Selim artık Kerim Bey'in sadık adamı olmuştur.
Sürekli havlayan ve huysuzluk çıkartan kurt köpeğinden temelli kurtulmaya karar veren Lütfü Usta,köpeği zehirler.Ama Kerim Bey bu kez köşke 2 köpek birden getirir.Köpeğin kim tarafından öldürüldüğünü bulma görevide Selim'e verilir.Selim,köpeği anarşistlerin zehirlediğinden şüphelenmektedir.Selim'e göre köpeği zehirleyen nişanlısıdır.Nişanlısı,Selim'in kendinden şüphelendiğini öğrenince Selim'i terkeder.
Ahmet ve Seyfi de yürüyüşlere katılmaktadır.Onlarda artık Selim'le karşı cephededir.Gazetede Selim'le eski nişanlısının karşı cephelerde kavga ederken çekilmiş fotoğrafını gören Lütfü Usta;köşkten ayrılıp dostları gibi hareket edip etmeme konusunda ikileme düşer.

Comment / Yorum:

Sinema için çok riskli olan;tek mekanda çekilmiş nadir örneklerden biri.Filmin hikayesi,yapı ve tempo itibariyle tiyatroya daha uygun duruyor-ki zaten Vasıf Öngören'in tiyatro oyunundan sinemaya uyarlanmış-
Filmin alt metinleri oldukça güçlü ve etkili siyasi göndermelerle dolu.Filmde geçen işçi eylemleriyle kastedilmek istenen 15-16 Haziran 1970'de yaşanan işçi eylemleri.Türk sol sendikalarına yapılan tüm baskılar,köşkteki havlayan ve huysuzluk çıkartan köpeklerle simgelenmiş,köpeğin zehirlenmesi ve zehirlenen köpeğin yerine 2 köpek birden getirilmesini;grev ve lokavtla bağdaştırmak mümkün.Doğruyu savunanların ve yanlışı eleştirenlerin;Moskova ajanı,komünist ve anarşist olarak nitelenmesi;12 Eylül döneminde sol kesime yapılan yaftalamaları hatırlatıyor.Lütfü Usta'nın değişim gösteren söylevleri ise;yavaş yavaş uyanan işçi sınıfını resmediyor.Önceleri kendi sınıfını küçük gören,"baldırı çıplaklar" olarak tanımlayan ve sürekli patronu Kerim Bey'i öven Lütfü Usta,gerçekleri görmeye başlayınca;kendisinin ve işçi sınıfının Kerim Bey ve patronlar tarafından kullanıldığını farkına varır.Kendini işçi sınıfıyla bütünleşmiş olarak gördüğünde ise olayları siyasi olarakta değerlendirebilmeye başlar.
Temel olarak Şener Şen ve Nilüfer Açıkalın üzerinden akan filmde oyunculuk performansları gayet iyi.Zaman zaman ağır akıyormuş hissi veren film,alt metinlerde verilen mesajlar dikkatlice incelendiğinde;derin sistem eleştirisi yapan,sağlam bir senaryoya sahip.Film 5.Akdeniz Kültürleri Film Şenliği'nde "Gümüş zeytin ağacı" ödülünü kazandı.
Türk sinemasında pek fazla örneğine rastlamadığımız ve seyredilmeye değer başarılı bir tiyatro uyarlaması.

Imdb note : 7.3                             My note : 7.5

1 Nisan 2011 Cuma

Monsieur Ibrahim Et Les Fleurs Du Coran / İbrahim Bey ve Kur'an'ın Çiçekleri (2003)

Director / Yönetmen:

Francois Dupeyron

Screenplay / Senaryo:

Eric Emmanuel Schmitt
Francois Dupeyron

Novel / Kitap :

Eric Emmanuel Schmitt

Cast / Kadro :

                    Omar Sharif
                    Pierre Boulanger
                    Gilbert Melki
                    Isabelle Renauld
Lola Naymark
Anne Suarez
Mata Gabin
Celine Samie
Isabelle Adjani

Subject / Konu:

Moses,namı diğer Momo ergenlik çağlarının başındaki Musevi bir çocuktur.Annesi ve erkek kardeşi evi terkedip giderler.Birlikte yaşadığı ve çeşitli psikolojik sorunları olan babası da kendisiyle gerketiği şekilde ilgilenmemektedir.Kendini yalnız hisseden Momo'da mahallede bulunan genelevlerdeki hayat kadınlarıyla arkadaşlık etmeye başlar.Momo'nun yaşadığı yer 1960'ların Paris'in de "Arap Mahallesi" olarak da adlandırılan yoksul bir kenar mahalledir.Bu mahalle farklı dinden ve etnik gruplardan gelen insanların beraber yaşadığı bir yerdir.Momo,genelev arkadaşlarıyla geçirdiği vaktin dışındaki zamanlarda Arap olduğunu düşündüğü Müslüman bakkal İbrahim'in dükkanına gider ve fırsat buldukça dükkandan birşeyler çalar.Momo'nun yaptıklarını farkında olan İbrahim,olanları görmezden gelir ve Momo'ya arkadaşça yaklaşır.İbrahim'in sıradan görünüşünün altındaki bilgeliği ve olayalara felsefi yönden bakan farklı bakış açısı sayesinde Momo ile aralarında kısa sürede güçlü bir bağ oluşur.Herkesin "Arap bakkal" olarak hitap ettiği İbrahim,aslında bir Türk'tür.Hakkındaki bu yanlış algıyı Momo'ya izah eder ve her Müslüman'ın Arap olmadığını anlatır.Sufizmi felsefe olarak benimsemiş İbrahim,Momo'ya Kur'an'dan okuduğu ayetlerle;aşk,mutluluk ve yaşama dair öğütler verir.Momo'nun babası intihar eder ve ölür.Momo'yu çok seven ve onun tek başına kalışına kayıtsız kalmak istemeyen İbrahim,Momo'yu evlat edinir.Artık öz evladı gibi gördüğü Momo'ya kendi toprakları olan Türkiye'yi göstemek isteyen İbrahim,bakkalı kiltler ve kırmızı bir spor araba alır.Momo için ömrünce unutamayacağı ve kişiliğinin temellerinin atıldığı yolculuğa çıkarlar.

Comment / Yorum:


Eric Emmanuel Schmitt'in 2001 tarihli aynı adlı çok satan ve Fransız Akademisi büyük ödülünü kazanan romanından uyarlanan filmin senaryosu da yazara ve filmin yönetmeni Francois Dupeyron'a ait.Filmin ilk gösterimi Venedik Film Festivali'nde yapıldı ve "Seyirci özel ödülü" de filmdeki performansından dolayı Omar Sharif'e verildi.Bu başarılı performans Omar Sharif'e Cesar Ödüllerinde "En iyi erkek oyuncu" ödülünü de kazandırdı.Moses(Momo) rolüyle izlediğimiz Pierre Boulanger'da Chicago Film Festivali'nde "En iyi erkek oyuncu" ödülü kazandı.Filmin ayrıca "En iyi yabancı film" dalında Altın Küre adaylığı başta olmak üzere toplam 5 adaylığı ve 4 ödülü olduğunuda belirtelim.Bir usta Omar Sharif ve bir acemi oyuncu Pierre Boulanger'in karşılıklı döktürmesi için bile izlenebilecek bir film.
Film,birçok misyonu birarada üstlenmiş.Öncelikle film,yabancılara İslam'ın Arap kültürüne göre yorumlanmak zorunda olmadığını gösteriyor.Bu da özellikle Arap tabularıyla yanlış olarak aksettirilmiş,antipatik bir İslam yerine modern ve barışçı bir İslam portresinin çizilmesine neden olmuş.Filmin diğer öne çıkan kısmı ise;" Mevlana Felsefesi".Bu derin felsefe,filmin modern ve aydınlatıcı anlatımına inanılmaz katkıda bulunmuş.Paris'ten Anadolu topraklarına kadar uzanan filmde,Türkiye'de geçen bölümlerin,zengin bir görsellikle gayet başarılı yansıtıldığını da atlamamak gerekli.Filmde çok küçük bir rolde Önder Açıkbaş'ı izlemek mümkün.
Sinemanın gerçek gücünü gösteren yani milyon dolarlık reklam ve tanıtım kampanyalarıyla başarılamayacak mesajları ustaca gönüllere ve akıllara kazımayı başaran unutulmaz bir modern klasik.

Imdb note : 7.4                             My note : 9