Uyarı :

UYARI: "Konu / Subject" bölümlerinde filmlerin hikayeleri baştan sona anlatıldığı için bu bölümleri, filmleri izledikten sonra okumanız tavsiye edilir.

29 Ocak 2011 Cumartesi

A Dry White Season / Kuru Beyaz Bir Mevsim (1989)

Director / Yönetmen:

Euzhan Palcy

Screenplay / Senaryo:

Colin Welland & Euzhan Palcy

Novel / Kitap :

Andre Brink

Cast / Kadro :

Donald Sutherland
Janet Suzman
Zakes Mokae
Susan Sarandon
Marlon Brando

Subject / Konu:

Ben Du Toit,eşi ve çocuğuyla sıradan yaşamı olan bir öğretmendir.Evindeki bahçıvanın oğlu polislerce tutuklanır ve dövülür.Önce önyargılarıyla çocuğun suçlu olduğuna kanaat getirir ve olanları normal karşılar.Fakat sonra şahit olduğu bir ölüm,tüm önyargılarının yıkılmasına neden olur.Olayı araştırdıkça karşısına çıkan acı gerçekler,adaletsizliğe karşı isyan etmesine neden olur.Stanley Makhaya ile birlikte mücadele etmeye başlarlar.Gazeteci Melanie Bruwer bu mücadeleyi haber yapıp,gazete sütunlarına taşıyarak destek verir.Adalet arayışlarını mahkemeye taşırlar.Avukatları olmayı kabul eden Ian Mckenzie,Ben'e kazanamayacaklarını çünkü sistemin bu şekilde kurulmuş olduğunu anlatır.Ardından da mahkeme salonunda harikalar yaratır.Ama sonuç söylediği gibi olur ve kaybederler.Ben'in mücadeleyi bırakmaya niyeti yoktur.Tek yaşama amacı;adalet ve eşitlik için başkaldırmaktır artık.Aslında tek kişi için mücadele ediyormuş gibi görünürken tüm ezilenler için savaşmaktadır.Üstelik sevdiklerini ve tüm varlığını kaybetme pahasına.

Comment / Yorum:

Irkçılığın,renk ayrımcılığının,çoğu zaman doğuluları ve siyahları vahşilikle ve medeniyetten uzaklıkla suçlayan batılıların ve beyaz ırkın,afrikalı siyah ırkı inanılmaz işkencelerle ve akıl almaz bir şiddetle nasıl yok etmeye çalıştığını anlatan müthiş bir roman uyarlaması.Üstelik romanın yazarı Andre Brink'in Güney Afrika'lı bir beyaz olması ve hikayenin de bir beyaz adam üzerinden kurgulanması,anlatım gücünü kat kat arttırıyor.
Film,senaristinin ve yönetmeninin kariyerlerindeki en başarılı işleri.Yönetmen Euzhan Palcy,bu başyapıtıyla hiçbir ödül alamasada adını sinema tarihine yazdırmayı başardı.Çünkü Fransız Yönetmen,Hollywood tarihinin ilk siyah kadın yönetmeni oldu.
Donald Sutherland'in oynadığı,hikayenin merkezindeki Ben Du Toit karakterinin,gerçekleri gördükçe;sıradan bir öğretmenden,başkalarının hakları için mücadele eden ve yanlış önyargıları teker teker yokeden bir özgürlük savaşçısına dönüşümü,başarılı şekilde işlenmiş.Kariyerinin büyük bölümünde karakter oyunculuğu yapmış Donald Sutherland,bu görkemli başrolün hakkını fazlasıyla vermiş.
Susan Sarandon'ı,olayları takip eden idealist gazeteci Melanie Bruwer rolünde izliyoruz.Başarılı bir yardımcı oyuncu performansı.
Güney Afrika'lı oyuncu Zakes Mokae'yi,özgürlük için Ben Du Toit ile beraber mücadele edn Stanley Makhaya rolünde izliyoruz.Zakes Mokae,film için çok önemli ve kilit olan bu karakteri ustalıkla canlandırıyor.
Sinemaya verdiği 9 yıllık arayı bu filmdeki kısa sayılabilecek bir rol için bozan Marlon Brando ise Avukat Ian Mckenzie rolüyle unutulmaz bir performansa daha imza atıyor.Oyuncu olmak isteyenlere izlemeleri gereken,ders niteliğnde bir oyunculuk gösterisi.Marlon Brando bu kısacık performansıyla;1989 yılında Tokyo film festivalinde en iyi erkek oyuncu ödülünü kazandı.1990 yılında ise en iyi yardımcı erkek oyuncu dalında Altın Küre,Bafta ve Oscar'a aday gösterildi ama hiç birini kazanamadı.Marlon Brando'nun adı geçen festivallerde ödül alamamasını performansıyla değil de,Hollywood'un kara listesinin başında olmasıyla bağdaştırırsak bu oyunculuk resitalinin neden göz ardı edildiğini daha açık anlamış oluruz.
Filmi ırkçılık üzerine çevrilmiş diğer filmlerden ayıran ve üstün kılan bir detay var.Bu filmdeki renk ırkçılığı diğer filmlere oranla farklı.Çünkü Güney Afrika'lı siyahlara ırkçılık yapanlar başka ülke vatandaşları değil,bizzat Güney Afrika'lı beyazlar(her ne kadar köken olarak Avrupa asıllı olsalarda).Yani bu filmde anlatılan ırkçılık,iki ülkenin savaşmasından kaynaklanmış bir ırkıçılık değil.İşte bu durum hikayeyi daha karmaşık ve enteresan bir hale sokuyor.Bireysel direnişten toplumsal mücadeleye doğru uzanan güçlü anlatımı ve başından sonuna kadar sürükleyiciliğini korumayı başaran gerçekçi ve bir o kadar da öğretici bir başyapıt.

Imdb note : 6.9                          My note : 10

23 Ocak 2011 Pazar

Vesikalı Yarim (1968)


Director / Yönetmen:

Ömer Lütfi Akad

Screenplay / Senaryo:

Safa Önal

Story / Hikaye:

Sait Faik Abasıyanık (from "Menkeşeli Vadi")

Cast / Kadro :

Türkan Şoray
İzzet Günay
Ayfer Feray
Behçet Nacar
Aydemir Akbaş

Subject / Konu:

Halil manavlık yapan, evli ve 2 çocuk sahibi, mütevazı bir adamdır. Normalde dışarı pek çıkmayan Halil, esnaf arkadaşlarının ısrarı sonucu bir akşam pavyona gider. Pavyonda şarkıcı Sabiha ile tanışır. Sabaha kadar birlikte vakit geçirirler. Kısa sürede aralarında aşk başlar.
Sabiha hislerini pavyondaki arkadaşı Müjgan'a anlatır. Sabiha'nın Halil'e tutulduğunu ve sonlarının olmadığını düşünen Müjgan, Sabiha'yı uyarır. Ama birbirlerine delice tutulan Sabiha ve Halil, hiçbir şeyi düşünmeden Sabiha'nın evinde yaşamaya başlarlar. Sabiha pavyonu bırakır, Halil de babasıyla çalıştıkları manavı bırakır ve Beyoğlu Çiçek Pasajında kasa içinde portakal ve limon satmaya başlar.
Bu arada pavyon fedaileri Halil'i Sabiha'yı bırakması için tehdit ederler. Halil henüz evli olduğunu Sabiha'ya söylemeden, Sabiha gerçeği Müjgan sayesinde öğrenir. Halil'in yuvasını yıkmak istemediğinden, Halil'i kendisinden soğutmaya çalışır. Birkaç kez Halil'den ayrılmayı dener ama yapamaz. En sonunda Halil'e bir mektup bırakır ve gider.
Halil, Sabiha'nın peşini bırakmaz. Sabiha'yı bulur, onu geri götürmek ister, çıkan bir kavga sonucu pavyon fedaisi Necmi'yi bıçaklar. Sabiha, Halil'i hapishanede ziyarete etmeye hiç gitmez. Arkadaşı Müjgan'la yolladığı şeylerde Halil'e ulaşmaz. Çünkü Müjgan ayrılmaları gerektiğini düşünmektedir.
Sabiha, Halil'i hapisten çıktığı güne kadar sabırla bekler, pavyonda çalışmayı bırakmıştır ama Halil hapisten tahliye olduğu gün tekrar pavyonda çalışmaya başlar. Amacı Halil'in kendisinden umudu kesmesidir. Halil, pavyonda bulduğu ve kendisine sıradan bir müşteri gibi davranan Sabiha'yı bıçaklar. Sabiha, polise yanlışlıkla kendi kendini bıçakladığını ve Halil'in suçsuz olduğunu söyler.
Yaralı Sabiha bir müddet hastahanede kalır. Sabiha, Halil'e yaptıklarına pişman olur. Hastahaneden çıkar çıkmaz Halil'e gerçekleri anlatmaya ve her ne olursa olsun kavuşmaya karar verir. Manava doğru gider. Manava yaklaştığında Halil'i çocuklarından birine sarılmış şekilde görür. Öbür çocuğa sarılmış Halil'in babası Sabiha'yı görür. Sabiha bir müddet Halil'e bakar. Halil,Sabiha'yı farketmemiştir. Sabiha arkasını döner ve yürüyüp kalabalığa karışır.



Comment / Yorum:

Usta yönetmen Ömer Lütfi Akad'ın "Kent üçlemesi" ya da diğer adıyla "İmkansız aşklar üçlemesi" nin ilk filmi.
Ömer Lütfi Akad, Orhan Veli Kanık'ın "Tahattur" şiirinden çok etkilenmiş ve bu şiirin hikayesinden bir film yapmayı aklına koymuştur:


"Alnımdaki bıçak yarası
Senin yüzünden;
Tabakam senin yadigarın;
"İki elin kanda olsa gel" diyor
Telgrafın;
Nasıl unuturum seni ben,
Vesikalı yarim? "

Şiirin hikayeleştirilmesi için Burhan Arpad ile anlaşır.Başka projeler araya girdiği için çalışmalar yarım kalır.(sonraki dönemde Burhan Arpad hikayeyi romanlaştırmış ve "Alnımdaki bıçak yarası" adıyla yayınlamıştır). Daha sonra Safa Önal, Sait Faik Abasıyanık'ın "Menekşeli Vadi" hikayesini uyarlayarak senaryolaştırır.
1968 yapımı bu film çoğu açıdan büyük önem taşıyan bir başyapıt. Safa Önal, klişelerden uzak ve unutulmaz dialoglarla müthiş bir senaryoya imza atmış. Bu dialoglardan en akılda kalanı; Müjgan'la Sabiha'nın, Halil'in evli olup olmadığı hakkındaki konuşmasıdır:
" Müjgan: Evliymişsin diyecektin!
Sabiha: Diyemem...
Müjgan: Niye diyemezmişsin? Korkun neden?
Sabiha: Ya evet derse!"
Ömer Lütfi Akad, bu müthiş senaryo ve muhteşem oyunculuk performanslarını, duru ve gerçekçi anlatımıyla harmanlayarak ortaya bir başyapıt çıkarmış.
Türkan Şoray'a 2. Altın Portakal ödülünü kazandıran Vesikalı Yarim'i, Şoray'ın yıldız oyunculuktan usta oyunculuğa terfi ettiği filmi olarak kabul edebiliriz.
Film ayrıca Türkan Şoray'ı sarışın görebileceğimiz nadir filmlerden biridir.
İzzet Günay döneminin diğer aktörlerine nazaran (Ediz Hun, Kartal Tibet, Cüneyt Arkın), daha az popüler bir aktör olsa da; onlardan çok daha iyi bir oyuncu olduğunu en çok bu filmle göstermiştir. Bu oyunculuk resitalinin Altın Portakal alamamış olması çok şaşırtıcı. 
İnanılması daha güç olansa; Vesikalı Yarim'in yine aynı festivalde "En iyi 2.film" seçilmesi. Her ne kadar o yıl ödülleri kazanan Fikret Hakan ve "İnce Cumali" filmine saygı duyulması gerekse de; ödülleri hakedenin İzzet Günay ve Vesikalı Yarim olduğunu da söylemek gerek.
Daha sonra 2.sınıf ve erotik filmlerde oynayacak Aydemir Akbaş ve Behçet Nacar'ı bu filmde kısa rollerde izliyoruz.
Filmde Sabiha karakterinin söylediği şarkıları Şükran Ay'ın sesinden dinliyoruz. "Kalbimi kıra kıra" gerek müziği, gerek sözleriyle filme büyük katkıda bulunuyor. Özellikle de filmin son sahnesinde...
Vesikalı Yarim'den bir çok kez esinlenildi, bir çok kez de taklit edildi. Ama Vesikalı Yarim gibisi bir daha yapılamadı. Filmin senaristi Safa Önal'a göre, Nobel kazanmış Orhan Pamuk'un "Kara Kitap" adlı romanı bile Vesikalı Yarim'den esinlenme. Filmin etkisini ve gücünü Safa Önal'ın bu söyledikleri gayet net açıklıyor.


Imdb note:7.1                                                            My note:9.5

5 Ocak 2011 Çarşamba

Menekşe Gözler (1969)

Director / Yönetmen:

Atıf Yılmaz

Screenplay / Senaryo:

Safa Önal

Cast / Kadro :

Sadri Alışık
Fatma Girik
Erol Büyükburç
Pervin Par
Meral Küçükerol
Asım Nipton
Orhan Çoban



Subject / Konu:

Yeni işe başladığı pavyondan kovulan ve kendini sokakta bulan dansöz Serap'a, aynı pavyonda tamburilik yapan Sadi sahip çıkar. Kısa zamanda aralarında bir bağ oluşur. Aynı pavyonda şarkıcılık yapan kadının Sadi'yi sevdiğini öğrenen Serap, kadına aralarında herhangi bir şey olmadığını söyler ve Sadi'ye hiçbir şey söylemeden gider.
Sadi, Serap'a aşık olmuştur. Onu aramak için kardeşi gibi sevdiği ve aynı pavyonda çalıştığı ünlü şarkıcı Erol'la birlikte şehirdeki tüm pavyonları teker teker dolaşmaya başlar. Aramaktan umudunu kesen Sadi eve döner. Ancak Erol pavyonları dolaşmaya devam eder. Gittiği son pavyonda kendisini çok etkileyen bir dansözle tanışır. Çok sarhoş olduğundan eve dönecek takati yoktur. Dansöz kızın yardımıyla evine döner. Erol ve dansöz kız arasında güçlü bir aşk başlar.Fazla vakit geçmeden evlenmeye karar veririler.Sevinçten havalara uçan iki sevgili trafik kazası geçirir ve hastahaneye kaldırılır. Erol'un hastahanede olduğunu öğrenen Sadi hemen hastahaneye koşar ve kendisini yıkacak gerçekle karşılaşır. Erol'un evleneceği kız, delice sevdiği Serap'ın ta kendisidir. Sadi, elinden geldiğince Erol'dan uzak durmaya çalışır. Ancak Erol abisi gibi sevdiği Sadi'nin neden ansızın kendisine soğuk davrandığını merak eder ve pavyondaki şarkıcı kadından gerçeği öğrenir. Aşkıyla,dostluğu arasında sıkışıp kalan Erol,Serap'a evlenmekten vazgeçtiğini söyler. Yine sokakta kalan Serap, gidecek yeri olmadığından Sadi'ye sığınır.
Sadi, Erol'u arar ve evleneceğini söyler. Pavyonda evleneceğini ve kendisininde katiyetle şahidi olmasını istediğini de ekler. Erol çaresiz ve acılı bir halde pavyona gider ve şaşırtıcı bir sürprizle karşılaşır.


Comment / Yorum:

Dostluğun, fedakarlığın, çaresizliğin ve aşkın ilmek ilmek işlenerek anlatıdığı bir başyapıt. Müzikal yönden çok kuvvetli bir film. Şimdi ki hakim popüler kültürü göz önüne aldığımızda; klasik kültürle popüler kültürün daha o zamanlardan gerek giyim tarzlarıyla, gerek müzik tarzlarıyla ayrılmaya başladığının saptamasını ustaca yapan bir film.
Filmin başarısında Atıf Yılmaz'ın ustalığı, Safa Önal'ın müthiş senaryosu, etkileyici müzikler ve mükemmel oyunculuk performanslarının birleşiminin payı büyük. Her ne kadar dev oyunculuklar, yönetmen dehası ve film gözardı edilip hiçbir ödül kazanamamış olsa da Safa Önal'ın bu müthiş senaryosu, ilk kez düzenlenen Adana Film Festivalinde senaryo dalında Altın Koza kazanmayı başardı.
Erol Büyükburç'un hem müzikal hem de oyunculuk bakımından sinemadaki en iyi performansı. Pervin Par, yardımcı rolün filme yapabileceği katkının azamisini yaparak göz dolduruyor. Fatma Girik, gösterişten uzak ama güzel, saf ve çoğu zaman çaresiz Serap rolünü ustalıkla oynuyor. Sadri Alışık ise her zamanki güçlü oyunculuğunu, şarkı söylemekteki şaşırtıcı başarısıyla en üst seviyeye çıkartıyor. Sadri Alışık'ın bu filmdeki performansını bireysel olarak ele alırsak; Türk sinema tarihinin en iyi erkek oyuncu performanslarından biriyle karşılaşırız.
Filmde;  "Menekşe gözler", "Menekşe gözler hülyalı", "Huysuz ve tatlı kadın" gibi Türk Sanat Müziği klasiklerinin yanı sıra, Erol Büyükburç'tan "İnleyen nağmeler"in cover halini ve "Yalan gözler" gibi şarkıları dinlemekte mümkün.
Özellikle Türk filmi arşivi yapanların arşivlerinin, mutlaka en nadide parçalarından biri olacak bir eser.

Imdb note:6.6                                         My note:10

4 Ocak 2011 Salı

Scent of a Woman / Kadın Kokusu (1992)

Director / Yönetmen:

Martin Brest

Screenplay / Senaryo:

Bo Goldman

Novel / Kitap :

Giovanni Arpino ( from "Il Buio E Il Miele")

Cast / Kadro :

Al Pacino
Chris O'Donnell
James Rebhorn
Gabrielle Anwar
Philip Seymour Hoffman

Subject / Konu :

Charlie, önemli bir kolejde bursla okuyan başarılı bir öğrencidir. Maddi sıkıntılar yaşadığı için geçici işlere göz gezdirir ve içlerinden basit gibi görünen; yaşlı ve kör bir adama birkaç günlüğüne bakıcılık yapma işini seçer. Ancak Charlie, birkaç günlüğüne bakıcılığını üstlendiği Emekli Yarbay Frank Slade'le zaman zaman komik, zaman zaman neşeli ve zaman zaman duygu yüklü inanılmaz bir haftasonu yolculuğuna yelken açar.
Frank, oldukça huysuz, sert ve kibirlidir. Artık yaşamına son vermesi gerektiğini düşünen Frank, bu yolculuğa çıkmadan önce herşeyi planlamıştır; kiralık limuzinle gidilmesi gereken yerlere gitmek, lüks bir restoranda yemek yemek ve şarap içmek, bir kadınla beraber olmak ve en sonunda da 45'liğiyle intihar etmek.
Ama Frank'in planlarında, kendisine eşlik eden Charlie yüzünden bazı değişiklikler olur. Planlara güzel ve genç bir kadınla tango yapmak, Ferrari'ye binmek gibi sıradışı olaylar dahil olur.
Planlarının sonuna geldiğinde; hayatından vazgeçmeye hazır olan Frank, Charlie sayesinde daha hayatta severek yapılabilecek bir sürü şey olduğunu farkına varır. Charlie ise birkaç gün önce hiç tanımadığı bir adamın, en yakın dostu olabileceğini ve onu bir baba gibi kollayabileceğini öğrenir.

Comment / Yorum :

Al Pacino'ya sahip olduğu tek Oscar'ının yanı sıra Altın Küre'de kazandıran, aslında yeniden çevrim olan bir roman uyarlaması.
Chris O'Donnell ve Philip Seymour Hoffman'ı "tıfıl" halleriyle izliyoruz. Al Pacino ise; kör, inatçı ve sürekli gelgitleri olan "Frank Slade" rolüyle bir oyunculuk resitali sergiliyor ve defalarca aday olup alamadığı Oscar heykelciğini bu defa kazanıyor.
Yönetmen Martin Brest'in en başarılı işi olduğu gönül rahatlığıyla söylenebilir. En iyi film, en iyi yönetmen ve en iyi senaryo dallarında da Oscar'a aday olan film, bu adaylıklardan eli boş dönse de; Altın Küre'de "En iyi film", "En iyi erkek oyuncu" ve "En iyi senaryo" dallarında ödül kazanmayı başardı.
Film, hiçbir zaman Al Pacino'nun diğer önemli filmleri kadar popüler olmadı. Hikaye, oyunculuk performansı, müzik ve ustaca yansıtılmış içiçe geçen karamsarlık, neşe ve çılgınlık anları; filmi bir başyapıt haline getiriyor.

Imdb note : 7.8                          My note : 10