Director / Yönetmen:
Gregg Araki
Screenplay / Senaryo:
Gregg Araki
Novel / Kitap:
Laura Kasischke (from"White Bird in Blizzard")
Cast / Kadro:
Shailene Woodley
Eva Green
Christopher Meloni
Shiloh Fernandez
Gabourey Sidibe
Thomas Jane
Dale Dickey
Mark Indelicato
Sheryl Lee
Angela Bassett
Ava Acres
Michael Patrick Mcgill
Jill Johnson
Jacob Artist
Brenda Koo
Subject / Konu:
1988 sonbaharı ve kışı. 17 yaşında ve hormonları zirvede olan Katrina’nın çocukluk yıllarından beri tuhaf bir ilişkisi olan annesi ansızın kaybolur. Kat, olayı araştıran dedektif Theo’dan oldukça etkilenir. Erkek arkadaşı Phil’in son zamanlarda kendisiyle birlikte olmamasından rahatsızlık duymaktadır.
Babası tarafından gönderildiği psikiyatristi Thaler’a annesinin ortadan kayboluşuna pek de üzülmediğini söyler. Annesi hakkında konuşmak bahanesiyle Theo’yla evinde buluşan Kat, tahrik etmeyi başardığı dedektifle birlikte olur.
Kat, Thaler’a annesinin tuhaflıklarını ve monotonlaşmış hayatından bıkmış olduğunu anlatmaya başlar. Sanki annesi kendisini ve Phil’le olan ilişkisini kıskanıyor gibidir.
1991 baharı. Berkeley’de okuyan Kat, erkek arkadaşı Oliver’la problemler yaşayıp tatil için uzun bir süreden sonra evine geri döndüğünde başta Theo olmak üzere eski arkadaşlarıyla görüşür. Theo’yla annesi üzerine konuşur. Theo, annesinin babasını aldattığını ve bu nedenle babası tarafından öldürüldüğünü düşünmektedir. Arkadaşlarının da benzer şeyler söylemesi ve babasının tuhaf hareketleri, Kat’i şüpheye düşürür. Kat, Phil’e annesiyle ilişki yaşayıp yaşamadığını sorar. Phil, Kat’e tek söyleyebileceğinin babasının annesinin yerini bildiğini söyler. Ancak Kat, babasından aradığı cevapları bulamaz.
Tatili biten Kat okuluna geri döner. Bu tatil, Kat’in babasını son görüşü olur. Çünkü babası birkaç hafta sonra sarhoşken karısını öldürdüğünü itiraf edip hapse düşmüş ve hapiste de kendisini asarak intihar etmiştir. Aslında Phil’le ilişkisi olan karısı değil, kendisidir ve karısını eşcinsel ilişki esnasında yakalandığı için öldürmüştür.
Comment / Yorum:
1987’den beri yönetmenlik yapmasına karşın pek tanınan bir yönetmen olmayan Gregg Araki'nin Laura Kasischke'nin aynı adlı romanından senaryosunu uyarlayıp yönettiği White Bird in Blizzard, tür olarak gerilimle harmanlanmış bir ergenlik filmi olarak nitelendirilebilir. Filmin başrolünde son dönemin yükselen yıldızlarından Shailene Woodley'yi izliyoruz. Filmde ayrıca Eva Green, Thomas Jane ve Angela Bassett gibi Hollywood'un tanınan isimleri yer alıyor.
Daha önce benzer rollerde izlediğimiz Shailene Woodley'nin Kat karakteriyle iyi bir iş çıkardığını, gerçekte kendisinden 12 yaş büyük olmasına karşın filmde annesini canlandıran Eva Green'in ise karakterini karikatürize ettiğini söylemek yanlış olmaz.
Filmin daha en başından hangi yöne doğru gideceği belli olan bir hikayesi var. Bu nedenle film fena sayılmayacak bir ergenlik filmi olmakla beraber, gerilim yönünden zayıf kalan bir yapım. Ayrıca filmin finalindeki seyirciyi ters köşeye yatırma çabası da yersiz ve abartılı olmuş.
Imdb note: 6.8 My note: 5
30 Eylül 2014 Salı
29 Eylül 2014 Pazartesi
Obvious Child (2014)
Director / Yönetmen:
Gillian Robespierre
Screenplay / Senaryo:
Gillian Robespierre
Story / Hikaye:
Karen Maine
Gillian Robespierre
Elisabeth Holm
Cast / Kadro:
Jenny Slate
Jake Lacy
Gaby Hoffmann
Gabe Liedman
Richard Kind
Polly Draper
David Cross
Paul Briganti
Stephen Singer
Cindy Cheung
Subject
/ Konu:
Stand up gösterisinde ilişkisinden de
bahseden Donna, arasının açık olduğu erkek arkadaşı Ryan’ın kendisini Kate’le
aldattığını öğrenir ve terk edilir. Üstüne üstlük çalıştığı kitapçının da
kapanacağını öğrenir. Depresyona girip hayatının mahvolduğunu düşünen Donna,
barda tanıştığı Max’le keyifli bir gece geçirir. Ancak sabah olduğunda hiçbir
şey söylemeden çekip gider. Birkaç hafta sonraysa hamile olduğunu öğrenir.
Kürtaj yaptırmaya karar verir ve kendisine 14 Şubat’a gün verilir.
Max, Donna’yla çıkmak ister. Ancak Donna,
kitapçı kapanacağı için meşgul olduğunu söyler ve Max’in teklifini geri
çevirir. Donna, bir profesör olan annesinin evinde Max’le karşılaşır. Dona bu
sefer Max’in yemeğe çıkma teklifini kabul eder. Max, Donna’ya yakın davransa
da, Donna’nın tavırları yüzünden başkasıyla çıktığını düşünür. Donna, kürtaj
olacağı günün öncesinde sahneye çıkar. Hamile olduğunu ve kürtaj yaptıracağını
anlatır. Orada olup her şeyi dinleyen Max, gider. Donna, sevgililer gününde
kürtaj olmaya gitmek için taksi beklerken karşısında bir demet çiçekle Max’i
bulur. Max, Donna’yı kürtaj esnasında yalnız bırakmaz.
Comment
/ Yorum:
Yönetmen Gillian Robespierre, ilk uzun
metrajlı sinema deneyiminde 2009 yılında Anna Bean ve Karen Maine’le birlikte
yazdığı ve yönettiği aynı adlı kısa filmden yola çıkarak senaryosunu yazdığı
Obvious Child’ı yönetir. Filme adını Paul Simon’ın 1990 yılında yayınladığı
“The Rythm of the Saints” adlı albümün ilk şarkısı “The Obvious Child” vermiş. Film,
19 Eylül 2014 tarihi itibariyle Amerika genelinde 3.112.457 dolar hasılat elde
etti.
Obvious Child, eğlenceli bir başlangıç
yapıp, romantik – komedi standartlarıyla hareket etmeye başlayınca sıradanlaşan
bir yapım. Buna karşın film, kısa süresi ve başrolündeki Jenny Slate’in
başarılı performansı için seyretmeye değer.
Imdb note: 6.9 My note: 5
18 Eylül 2014 Perşembe
Easy Rider (1969)
Director / Yönetmen:
Dennis Hopper
Screenplay / Senaryo:
Peter Fonda
Dennis Hopper
Terry Southern
Cast / Kadro:
Peter Fonda
Dennis Hopper
Luana Anders
Luke Askew
Tony Basil
Karen Black
Warren Finnerty
Sabrina Scharf
Jack Nicholson
Subject / Konu:
Wyatt ve Billy Meksika’dan aldıkları uyuşturucuyu motorlarına atlayıp havaalanına götürürler ve zengin bir adama satarlar. Paraları bir hortum içine yerleştirip Wyatt’ın motorsikletinin benzin deposunda gizlerler. Boş oda bulamayınca geceyi dışarıda geçirirler. Mardi Grass’a gitmek üzere yola koyulurlar. Yolda yanlarına bir otostopçu alırlar. Otostopçu onları şehirden gelip kırsala yerleşen gençlerle birlikte yaşadığı yere götürür. Gençler burada kendi ürünlerini yetiştirmekte ve eğlenmektedirler.
Yollarına devam eden Wyatt ve Billy, geçiş izinleri olmadıkları için polis tarafından nezarete atılırlar. Nezarethanede tanıştıkları çevresi oldukça geniş avukat George Hanson sayesinde dışarı çıkmayı başarırlar. George’ta Wyatt ve Billy’nin Mardi Grass yolculuğuna dahil olur. Gittikleri yerlerde insanlar tarafından tuhaf karşılanıp dışlanırlar. Gece dışarıda yatarlarken sopalı adamların saldırısına uğrarlar. George saldırı sonucu ölür.
Mardi Grass’a varıp eğlenceye dalarlar. 2 fahişeyle mezarlıkta alem yaparlar. Eğlence için paralarını harcayan 2 kafadar, yolda bir kamyonetten yapılan silahlı saldırı sonucu öldürülürler.
Comment / Yorum:
1969 yapımı filmin başrollerini de üstlenen Peter Fonda ve Dennis Hopper, filmin senaryosunu Terry Southern’la birlikte yazdı. Dennis Hopper aynı zamanda filmin yönetmenliğini de yaparak ilk yönetmenlik deneyimini yaşamış oldu. Yaklaşık 400.000 dolara mal olan film için düşünülen ilk isim “The Loners” olsa da daha sonra Easy Rider isminde karar kılındı.
Protest yapıda bir film olan Easy Rider, tür olarak 1953 yapımı “The Wild One” filminin yarattığı biker / motorcu türünün izinden gidiyor. Film temel olarak amacına ulaşmakla beraber The Wild One ile kıyaslandığında zayıf kaldığı bazı noktalar bulunmakta. Bu noktalardan en göze batanı başroldeki Peter Fonda’nın vasatı aşamayan performansı. Yardımcı rolde izlediğimiz Jack Nicholson’ın ise oldukça başarılı olduğunu söylemek gerek. Nicholson, canlandırdığı George Hanson karakteriyle “En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu” dalında Oscar, Altın Küre ve Bafta’ya aday gösterildi. Filmin bir diğer Oscar adaylığı da “En İyi Senaryo” dalındaydı. Filmin kazandığı tek kayda değer ödül, Cannes Film Festivali’nde kazanılan “En İyi İlk Film” ödülü.
Film çekimlerine dair en ilginç detay, Peter Fonda, Dennis Hopper ve Jack Nicholson’ın marihuana içtikleri sahnede gerçekten marihuana içip kafayı bulmuş olmaları.
Filmin başarılı tarafları gibi zayıf tarafları da mevcut. Başroldeki Peter Fonda'nın zayıf performansı, özellikle Jack Nicholson'la olan ortak sahnelerinde deyim yerindeyse ezilmesine neden olmuş.
Easy Rider’ın en başarılı tarafı, film çekileli 45 yıl olmasına karşın güncelliğini koruyan devletlerin ve toplumların kendileri gibi olmayanları ya da istediği kalıplara sokamadığı kişi veya grupları ötekileştirmeye çalışıp baskı kurmasını ve amacında başarılı olamadığı yerde de onları yok etmeye kalkışmasını gerçekçi bir şekilde işlemiş olması. Yönetmenin ilk filminde toplumsal kaygıları bu denli başarılı şekilde yansıtabilmesi övgüye değer. Amerikan Film Enstitüsü’ndeki genel kanı da böyle olacak ki, 2007 yılında yayınladığı “Tüm Zamanların En Büyük Filmleri” listesinde Easy Rider’a 84. sırada yer verdi. Filmi izlediğinizde günümüz dünyasının bağnazlıklarıyla bir dolu paralellik kuracaksınız.
Imdb note: 7.4 My note: 5.5
Dennis Hopper
Screenplay / Senaryo:
Peter Fonda
Dennis Hopper
Terry Southern
Cast / Kadro:
Peter Fonda
Dennis Hopper
Luana Anders
Luke Askew
Tony Basil
Karen Black
Warren Finnerty
Sabrina Scharf
Jack Nicholson
Subject / Konu:
Wyatt ve Billy Meksika’dan aldıkları uyuşturucuyu motorlarına atlayıp havaalanına götürürler ve zengin bir adama satarlar. Paraları bir hortum içine yerleştirip Wyatt’ın motorsikletinin benzin deposunda gizlerler. Boş oda bulamayınca geceyi dışarıda geçirirler. Mardi Grass’a gitmek üzere yola koyulurlar. Yolda yanlarına bir otostopçu alırlar. Otostopçu onları şehirden gelip kırsala yerleşen gençlerle birlikte yaşadığı yere götürür. Gençler burada kendi ürünlerini yetiştirmekte ve eğlenmektedirler.
Yollarına devam eden Wyatt ve Billy, geçiş izinleri olmadıkları için polis tarafından nezarete atılırlar. Nezarethanede tanıştıkları çevresi oldukça geniş avukat George Hanson sayesinde dışarı çıkmayı başarırlar. George’ta Wyatt ve Billy’nin Mardi Grass yolculuğuna dahil olur. Gittikleri yerlerde insanlar tarafından tuhaf karşılanıp dışlanırlar. Gece dışarıda yatarlarken sopalı adamların saldırısına uğrarlar. George saldırı sonucu ölür.
Mardi Grass’a varıp eğlenceye dalarlar. 2 fahişeyle mezarlıkta alem yaparlar. Eğlence için paralarını harcayan 2 kafadar, yolda bir kamyonetten yapılan silahlı saldırı sonucu öldürülürler.
Comment / Yorum:
1969 yapımı filmin başrollerini de üstlenen Peter Fonda ve Dennis Hopper, filmin senaryosunu Terry Southern’la birlikte yazdı. Dennis Hopper aynı zamanda filmin yönetmenliğini de yaparak ilk yönetmenlik deneyimini yaşamış oldu. Yaklaşık 400.000 dolara mal olan film için düşünülen ilk isim “The Loners” olsa da daha sonra Easy Rider isminde karar kılındı.
Protest yapıda bir film olan Easy Rider, tür olarak 1953 yapımı “The Wild One” filminin yarattığı biker / motorcu türünün izinden gidiyor. Film temel olarak amacına ulaşmakla beraber The Wild One ile kıyaslandığında zayıf kaldığı bazı noktalar bulunmakta. Bu noktalardan en göze batanı başroldeki Peter Fonda’nın vasatı aşamayan performansı. Yardımcı rolde izlediğimiz Jack Nicholson’ın ise oldukça başarılı olduğunu söylemek gerek. Nicholson, canlandırdığı George Hanson karakteriyle “En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu” dalında Oscar, Altın Küre ve Bafta’ya aday gösterildi. Filmin bir diğer Oscar adaylığı da “En İyi Senaryo” dalındaydı. Filmin kazandığı tek kayda değer ödül, Cannes Film Festivali’nde kazanılan “En İyi İlk Film” ödülü.
Film çekimlerine dair en ilginç detay, Peter Fonda, Dennis Hopper ve Jack Nicholson’ın marihuana içtikleri sahnede gerçekten marihuana içip kafayı bulmuş olmaları.
Filmin başarılı tarafları gibi zayıf tarafları da mevcut. Başroldeki Peter Fonda'nın zayıf performansı, özellikle Jack Nicholson'la olan ortak sahnelerinde deyim yerindeyse ezilmesine neden olmuş.
Easy Rider’ın en başarılı tarafı, film çekileli 45 yıl olmasına karşın güncelliğini koruyan devletlerin ve toplumların kendileri gibi olmayanları ya da istediği kalıplara sokamadığı kişi veya grupları ötekileştirmeye çalışıp baskı kurmasını ve amacında başarılı olamadığı yerde de onları yok etmeye kalkışmasını gerçekçi bir şekilde işlemiş olması. Yönetmenin ilk filminde toplumsal kaygıları bu denli başarılı şekilde yansıtabilmesi övgüye değer. Amerikan Film Enstitüsü’ndeki genel kanı da böyle olacak ki, 2007 yılında yayınladığı “Tüm Zamanların En Büyük Filmleri” listesinde Easy Rider’a 84. sırada yer verdi. Filmi izlediğinizde günümüz dünyasının bağnazlıklarıyla bir dolu paralellik kuracaksınız.
Imdb note: 7.4 My note: 5.5
15 Eylül 2014 Pazartesi
The Intouchables / Can Dostum (2011)
Director / Yönetmen:
Eric Toledano
Olivier Nakache
Screenplay / Senaryo:
Eric Toledano
Olivier Nakache
Cast / Kadro:
François Cluzet
Omar Sy
Anne Le Ny
Audrey Fleurot
Clotilde Mollet
Alba Gaia Bellugi
Cyril Mendy
Salimata Kamate
Absa Diatou Toure
Gregoire Oestermann
Dominique Daguier
François Caron
Christian Ameri
Thomas Soliveres
Dorothee Briere Meritte
Marie Laure Descoureaux
Emilie Caen
Sylvain Lazard
Jean François Cayrey
Ian Fenelon
Renaurd Barse
François Bureloup
Nicky Marbot
Benjamin Baroche
Subject / Konu:
Sosyal yardımdan para alabilmek için iş görüşmesine gittiğini
kanıtlamak zorunda olan Driss, çok zengin ama boynundan ayak parmaklarına kadar
felçli bir adam olan Philippe’in bakıcılığı için görüşmeye gider. Niyetini
doğrudan belli edince, Philippe ertesi gün gelip imzalanmış kağıtlarını almasını
söyler.
6 ay sonra evine giden Driss, sorumsuzluğundan dolayı annesinin
tepkisiyle karşılaşır ve evden kovulur. İmzalanan kağıtlarını almak için Philippe’in
evine giden Driss, sürpriz şekilde Philippe tarafından 1 ay denenmek üzere işe
alınır. Bir serseri olan Driss, Philippe’in çevresindeki herkesin dikkatini
çeker.
Driss, Philippe’in 6 aydır Eleonore isimli bir kadınla
mektuplaştığını öğrenir. Zamanla Driss ve Philippe arasında dostluk bağı
oluşur. Philippe, Driss’e büyük aşk yaşadığı karısı Alice’i, onu kaybetmenin
acısını, havanın uygun olmadığı bir günde yamaç paraşütü yaptığı için 2 boyun
kemiğini kırıp felç kaldığını anlatır.
Philippe, Driss’in dayatmaları sonucu Eleonore’la telefonda
görüşmeye ve yakınlaşmaya başlar. Ama buluşma günü görüşmekten vazgeçer. Driss’le
birlikte özel uçağına atlayan Philippe, yamaç paraşütü yapmaya gider. Driss,
döndüklerinde belaya bulaşmış kardeşini karşısında bulur.
Driss, ailesinin gerçek ailesi olmadığını, çocukları olmayan
teyzesi ve eniştesi tarafından 8 yaşındayken Senegal’den alınıp Fransa’ya getirildiğini,
sonrasında teyzesinin iki kez ortadan kaybolduğunu ve bu kayboluşlarda hamile
kaldığını, eniştesi öldüğünde de teyzesinin başka adamlardan başka çocukları olduğunu
ve aslında kardeşlerinin kardeşi olmadığını Philippe’e anlatır. Philippe
anlayış gösterir ve işten ayrılmasına izin verir.
Driss gittikten sonra yeni bakıcılarıyla uyum sağlayamayan
Philippe kötüleşmeye başlayınca bu durum Driss’e haber verilir. Driss, Philippe’e
birkaç ufak macera yaşattıktan sonra Eleonore’la sürpriz bir görüşme yapmasını sağlar.
Comment / Yorum:
Birlikte 4 kısa film, 1 televizyon projesi ve 5 uzun
metrajlı filme imza atan Fransız yönetmenler Eric Toledano ve Olivier Nakache’nin
4. uzun metrajlı filmi olan ve kendilerine uluslararası şöhreti getiren 2011
yapımı filmleri “The Intouchables / Can Dostum”, yaklaşık 9.500.000 euro
bütçeyle çekilir. Film, dünya genelinde 426.480. 871 dolar hasılat elde ederek
büyük bir başarıya imza atar.
Filmin hikayesi gerçek bir olaya dayanmakta. Hikayenin
gerçek kahramanları Philippe Pozzo Di Borgo ve Faslı Sellou. Philippe Pozzo Di
Borgo, şimdi Fas’ta yaşamakta. Yeniden evlendi ve 2 kızı oldu. Abdel Sellou’da
Fas’ta bir şirket sahibi. Evlendi ve 3 çocuğu oldu. Phillipe ve Abdel yakın
arkadaş olarak kaldılar. Filmin sonunda Phillipe ve Abdel’i de görmekteyiz. Filmde
Faslı Abdel’in Senegalli Driss olarak değiştirilmesinin temel nedeni, yönetmenlerin
filmde daha önce 2002 yılında “Ces Jours Heureux”, 2006 yılında “Nos Jours Heureux
ve 2009 yılında “Tellement Proches” isimli projelerde birlikte çalıştıkları ve
performansından memnun kaldıkları Omar Sy’ı oynatmak istemelerinden
kaynaklandı. Omar Sy’da tıpkı Driss karakteri gibi zamanında Fransız banliyölerinde
yoksul hayatı yaşamıştı.
Film Fransa’nın “Yabancı Dilde En İyi Film” dalında Oscar adayı
olur. Ama Oscar adayı olmayı başaramaz. Film aynı kategoride Altın Küre ve Bafta’ya
aday olmayı ise başarır. Birçok önemli festivale katılan yapım, katıldığı festivallerde
29 ödül ve 34 adaylık kazanır.
The Intouchables, çarpıcı ve gerçek bir hikaye olmasının
dışında sinema sanatının iyi işçilikle çok ciddi konulara dair de başarılı komedi
yapımları üretebildiğini kanıtlar nitelikte ve klasikleşmesi mutlak bir yapım. Oyunculuklar
üst düzeyde. François Cluzet ve Omar Sy, deyim yerindeyse karşılıklı
döktürmüşler. Filmin bir diğer başarılı tarafı ise keyifli şarkı seçimleri.
Özetle filmin birkaç açıdan değil bütünsel olarak başarılı olduğunu söylemek
gerek. Kesinlikle arşivlerde yer alması gereken bir yapım.
Imdb note: 8.6 My note: 9
14 Eylül 2014 Pazar
Bi Küçük Eylül Meselesi (2014)
Director / Yönetmen:
Kerem Deren
Screnplay / Senaryo:
Kerem Deren
Cast / Kadro:
Farah Zeynep Abdullah
Engin Akyürek
Ceren Moray
Onur Tura
Serra Keskin
Merve Bulut
Ege Aydan
Ebru Aykaç
Hüseyin Pehlivan
Subject / Konu:
Eylül kendisine gelen televizyon programı yapma teklifini
kabul eder. Programın adını da “Bi Küçük Eylül Meselesi” olarak belirler. Eylül
adına herşey mükemmel gitmektedir. Ta ki sevgilisi Atıl’la buluşup orman
yolunda kaza yapana kadar.
Kazadan 1 hafta sonra kendine gelen Eylül, kazayı hatırlamamaktadır.
Sorulan sorular, Eylül’ün en son hatırladığı şeyin 1 ay önceki Bozcaada
seyahati olduğunu ortaya çıkarır. 1 hafta sonra taburcu olan Eylül, hayatına
kaldığı yerden devam eder.
Zaman zaman kontrolünü yitiren Eylül, kazadan önceki
hatırlamadığı 1 aylık döneme ait tüm telefon kayıtlarının silindiğini fark
eder. Yakın arkadaşı Berrak’a baskı yaparak o süre zarfında Bozcaada’da
olduğunu öğrenir. Kendisinden bir şeyler saklandığını düşündüğü için Berrak’la
birlikte Bozcaada’ya gider.
Tekin, Eylül’ü görünce heyecanla yanına gelir. Ama Eylül
hatırlayamadığı Tekin’i tersler. Pansiyona giden Eylül, Berrak’ın telefon
konuşmasına şahit olur ve kendisinden bir şeyler saklandığını öğrenir.
Gidip Tekin’i bulan Eylül, kaza geçirdiğini ve bu nedenle
kendisini hatırlayamadığını söyler. Tekin’den korkan ve kendisine bir kötülük
yaptığından şüphelenen Eylül, Bozcaada’dan dönüş gününü Berrak yardımıyla hatırlamaya
başlar. O gün Eylül dönmemiş ve adada kalmıştır. İşte o günü hatırlamaya
çalışan Eylül, Tekin’e gider ve her şeyi anlatmasını ister. Başarılı bir
karikatürist olan Tekin, en başından anlatmak kaydıyla her şeyi kendi diliyle anlatmaya
başlar.
O gün, Eylül ve Tekin kahvaltıya gitmişler, ancak Eylül
gördüğü arıdan korkup kaçıp gitmiştir. Ertesi gün adadan ayrılmaya
hazırlanırken Tekin’e güle güle demeye gelmiştir. Tekin kendisini bağ bozumuna
gitmeye ikna edince bir gün daha adada kalmaya karar vermiştir. Tekin bir
sonraki gün gitmeye hazırlanan Eylül’ü rüzgar güllerini görmek için kalmaya
ikna eder.
Eylül’e telefonla ulaşamayan Berrak, Atıl’ı hemen gelmesi
için arar.
Tekin, Eylül’ü ilk öpüştükleri yere götürür. Eylül, Tekin’in
söylediklerini gerçekten hatırlamaya başlar. Eylül, Tekin’in evine gittiğinde
onun hayran olduğu karikatürist Deli Dumrul’un ta kendisi olduğunu öğrenmiştir.
Birbirlerine aşık olmuşlar ve nihayetinde beraber olmuşlardır.
Atıl ve Berrak, Eylül’ün yanına gelirler. Eylül her şeyi hatırladığını
söylese de, Berrak onu son günü hatırlaması için zorlar. Eylül, Tekin’le birlikte
geçirdikleri gecenin ardından neşeyle kahvaltı hazırlamış, ancak aynada
bakımsız halini görünce korkuya kapılmış ve o korkuyla Berrak’ı arayıp gelip
kendisini almasını söylemiştir. Ardından da adaya gelmiş olan Berrak ve Atıl’a
kendisine asılan birisi olduğunu anlatmıştır. Gece eğlenirlerken yanlarına
gelen Tekin’e kötü muamele etmiş ve onu terk etmiştir.
Son günü de hatırlayan Eylül, Atıl ve Berrak’ın hala hasta
olduğu ve hastaneye yatmasına dair uyarılara aldırış etmez ve vakit kaybetmeden
Tekin’i bulmaya gider. Tekin’in aslında hayalinde canlandırdığı bir korkuluk
olduğunu anlayınca, zihninde Tekin’in ölümü de gerçekleşmeye başlar.
Comment / Yorum:
Özellikle “Ezel” ile televizyonda adından söz ettirmeyi
başaran ve övgüler alan senarist Kerem Deren, ilk sinema deneyiminde
senaristliğinin yanına yönetmenliği de ekler. Filmin yapımcılığını, Deren’in
televizyonda yaptığı işlerin de yapımcılığını üstlenen Ay Yapım, filmin
müziklerini de yine Ay Yapım’ın projelerinde sürekli birlikte çalıştığı Toygar
Işıklı yapar. Filmdeki karikatürler ise Erdil Yaşaroğlu imzası taşımakta.
Yaklaşık 8 haftada çekilen filmin çekimleri, 6 hafta süreyle
Bozcaada’da, 2 hafta süreyle de İstanbul’da yapılır. 14 Şubat 2014 itibariyle
gösterime giren film, 30 hafta vizyonda kalıp 924.019 seyirciye ulaşır.
Filmin özgün müziklerine imza atan Toygar Işıklı, 25. Ankara
Uluslararası Film Festivali’nde “En İyi Özgün Müzik” dalında ödül kazandı.
Bi Küçük Eylül Meselesi, seyirciyi ikiye bölen bir yapım
oldu. Objektif gözle bakmak gerekirse, bir sinema projesinin başarı elde etmiş
dizi projeleri mantığında yapılması irdelenebilir. Oyunculuklar, dizi
oyunculuğu paralelinde performanslar. Senaryonun da Ezel gibi bir işe imza
atmış Kerem Deren’in başarı çıtasının altında kaldığı söylenebilir. Bozcaada
manzarasını bol bol görme imkanı veren mekan seçimleri ise oldukça başarılı. Bi
Küçük Eylül Meselesi, genel hatlarıyla vasat olarak değerlendirilebilecek bir film.
Yine de türün meraklılarının ilgisini çekebilir.
Imdb note: 7.5 My note: 4.5
13 Eylül 2014 Cumartesi
Winter's Tale / Kış Masalı (2014)
Director / Yönetmen:
Akiva Goldsman
Screenplay / Senaryo:
Akiva Goldsman
Novel / Kitap:
Mark Helprin
Cast / Kadro:
Colin Farrell
Jessica Brown Findlay
Jennifer Connelly
William Hurt
Eva Marie Saint
Graham Greene
Russell Crowe
Kevin Corrigan
Kevin Durand
Matt Bomer
Lucy Griffiths
Ripley Sobo
Maurice Jones
Alan Doyle
Mckayla Twiggs
Rob Campbell
Finn Wittrock
Tom Morrissey
Will Smith
Subject / Konu:
New York 1895. Akciğer hastalığı nedeniyle ülkelerine geri
gönderilen çift, bebeklerini maket bir gemiye yerleştirip denize bırakırlar.
New York 1916. Köşeye sıkışan Peter, peşindeki Pearly ve adamlarından
karşısına çıkan beyaz at sayesinde mucizevi şekilde kurtulmayı başarır.
Hummalı bir hastalığa yakalanan Beverly, ışığın mucizesine
inanmaktadır.
Peter zamanında Pearly için de çalışmış bir hırsızdır. Peter’ın
peşine düşen Pearly, hem Peter’ın hem de atın yakalanabilmesi için ortaya ödül
koyar. Pearly de ışığın gücüne inanmaktadır.
Peter, hırsızlık yapmak için Beverly’nin yaşadığı eve girer.
Beverly’nin piyano çalışından etkilenen Peter, hırsızlık yapmaktan vazgeçer.
Beverly, korkmadığı Peter’a çay ikram eder. Peter nerede doğduğunu bilmediğini
ama bir maket gemide yeni doğmuş olarak bulunduğunu söyler. Beverly ise Peter’a
hastalığından bahseder. Vücut ısısını düşük tutmak zorunda olduğu için dışarı
çıkamadığını, dans edemediğini, henüz bir erkek tarafından öpülmediğini ve evin
çatısında bir çadırın içinde uyuduğunu anlatır. Peter, Beverly’ye birkaç ay
şehir dışına çıkmak zorunda olduğunu ama döndüğünde kendisini tekrar görmek
istediğini söyler. Beverly ise taşraya gideceğini ve birkaç ay ömrü kaldığı
için döndüğünde muhtemelen ölmüş olacağını söyler.
Pearly, adamlarına Peter’ın kaderinde kızıl saçlı bir kız
olduğunu ve kızı bulurlarsa Peter’a da ulaşabileceklerini söyler. Pearly,
Beverly’yi taşraya gitmek üzereyken bulur. Peter, bağlandığı Beverly’yi atıyla Pearly’nin
elinden kurtarmayı başarır. Birlikte taşraya giderler. Peter, kendisini Beverly’nin
babasına dürüstlükle anlatır ve Beverly’ye aşık olduğunu söyler.
Peter’ı bulabilmek için şehrin kuzeyine gitmesi gereken ama
bunun için izni olmayan Pearly, izin alabilmek için Yargıç’a gider. İsteği
kişisel bulan Yargıç, Pearly’ye izin vermez ve başka bir yol bulmasını söyler.
Pearly, insan olmuş bir melekten yardım ister. Melek, Pearly’nin talimatıyla
yılbaşı gecesi Peter’la birlikte dansa giden Beverly’nin içkisine kalbi
hızlandırıcı bir ilaç damlatır. Beverly ve Peter, kendilerini dizginleyemeyip
gece birlikte olurlar. Ancak Beverly, gecenin devamında ölür.
Şehre geri dönen Peter, Pearly ve adamları tarafından
köprüde kıstırılır. Gitmesi için talimat verdiği atı kanatlanıp gider. Pearly,
tartakladığı Peter’ı köprüden aşağıya atar. Peter sudan çıktığında hiçbir şey
hatırlamamaktadır.
New York 2014. Kim olduğunu hatırlayamayan Peter, sürekli kim olduğunu hatırlayamadığı Beverly’nin
resimlerini yapmaktadır. Pearly, Peter’ın hala yaşamakta olduğunu öğrenir ve
peşine düşer.
Peter, Virginia sayesinde arşivdeki mikrofilmlerden
araştırma yapar. Beverly ile çekilmiş fotoğrafını bulunca her şeyi hatırlar.
Beverly’nin gazetede çalışan artık yaşlı bir kadın olmuş kardeşi Willa, Peter’ı
tanır.
Peter’ın Beverly’nin mucizesi sayesinde hayatta kaldığını
öğrenen Pearly, Peter’ı öldürebilmek için onunla bir ölümlü olarak kavga etmeyi
kabul eder.
Peter, Virginia’nın kanser hastası olan ve kurtulması
mucizeye bağlı kızı Abby’nin kurtulabilmesi için hayatta kaldığına inanır. Evin
çatısına çıkarlar ve karşılarında Peter’ın atını bulurlar. Ata binerler.
Kanatlanan at, onları artık unutulmuş bir yer olan taşraya götürür. Pearly ve
20 adamı da peşlerinden gelir. At, buzları parçalayarak Pearly’nin bütün
adamlarının ölmesi sağlar. Peter ve Pearly kavgaya tutuşurlar. Peter, Pearly’yi
öldürür.
Beklenen mucize gerçekleşir ve öldüğü sanılan Abby, hayata
geri döner.
Comment / Yorum:
Oscar’lı senarist Akiva Goldsman, ilk yönetmenlik
deneyiminde Mark Helprin’in aynı adlı romanından senaryosunu uyarlayıp, yapımcılığını
üstlendiği “Winter’s Tale / Kış Masalı” adlı filmi yönetir. Fantastik bir aşk
hikayesini konu alan ve zengin oyuncu kadrosuyla dikkat çeken film yaklaşık 60.000.000
dolara mal olur. Dünya genelinde 30.800.231 dolar hasılat elde edebilen yapım,
gişeden zararla dönmüş olur. Akiva Goldsman’da ilk yönetmenlik deneyiminden
genellikle olumsuz eleştiriler alır.
Peter Lake rolü için Tom Hiddleston, Garrett Hedlund, Aaron Taylor
Johnson, Luke Evans, Liam Hemsworth ve Benjamin Walker gibi oyuncuların
isimleri konuşulsa da rol, Colin Farrell’a gider. Jessica Brown Findlay’ye
giden Beverly rolü için ise Bela Heathcote, Lily Collins, Sarah Gadon, Gabriella
Wilde ve Elizabeth Olsen oyuncu seçmelerine katırlar. Ancak rol Findlay’ye
gider. Filmin yardımcı rollerinde ise daha önce Goldsman’la çalışmış yıldız
oyuncular var. İlk göze çarpanlar, artık genel olarak yardımcı rollerde
karşımıza çıkan Jennifer Connelly ve filmin kötü adamları Russell Crowe ile
Will Smith.
Winter’s Tale, 1983 yılında yayınlandığında çok satan olmuş
ve doğal olarak sinema dünyasının da ilgisini çekmiş bir roman. Kitap
yayınlandıktan kısa bir süre sonra film haklarını Steven Spielberg satın almış.
Martin Scorsese’de bir röportajında Winter’s Tale’i sinemaya aktarmayı
düşündüğünü ama gerçekleşmesi pek olası görünmediğinden vazgeçtiğini söylemiş.
Filmin zayıf yönü, dayandığı fantastik olayı tatmin edici
bir mantığa oturtamamış olması. Bu nedenle Goldsman, henüz ilk yönetmenlik
deneyiminde böyle zor bir proje seçtiği için eleştirilmeyi hak ediyor. Film
yine de yıldız oyuncu kadrosu hatırına seyredilebilir.
Imdb note: 6.2 My note: 4.5
12 Eylül 2014 Cuma
Gülcemal (2014)
Director / Yönetmen:
Özgür Selvi
Screenplay / Senaryo:
Peker Açıkalın
Erhan Can Sezer
Cast / Kadro:
Peker Açıkalın
Merve Sevi
Cem Kılıç
Haldun Boysan
Mehtap Bayri
Hüseyin Elmalıpınar
Emre Melemez
Salahsun Hekimoğlu
İsmail Düvenci
Muzaffer Çetinyılmaz
Yılmaz Gruda
Levent Tülek
Subject / Konu:
Kendini iyi hissetmeyen yaşlı Abdülkerim, avukatı Ayşen’i
çağırıp sırrını videoya kaydettirir.
Zengin bir ailenin oğlu olan Togay, Yusuf’la beraber gittiği
barda rezillik çıkarıp magazin kanallarına düşünce babası tarafından
evlatlıktan reddedilir.
Avcılık yapan kimsesiz Gülcemal, sevgilisi Gülnaz’ı istemeye
gider. Uyku hastalığı yüzünden uyuya kalınca kovulur.
Togay, şirket ortağı Abdülkerim’in ölüm haberini babası
Sönmez’e büyük bir mutlulukla bildirir. Şirket yönetim kurulu acilen toplanır.
Ayşen’de toplantıya katılır. Abdülkerim’in ölmeden önce kendisine kaydettirdiği
videoyu izlettirir. Abdülkerim videoda ortağı Sönmez’in düzenbaz biri olduğunu
ve hisselerine konabilmek için ölümünü beklediğini, ancak tüm mal varlığını ve
hisselerini kimsenin varlığından haberi olmadığı öz oğlu Gülcemal’e bıraktığını
söylemiştir.
Togay, adamlarına Ayşen’i kaçırma görevi verip Yusuf’la birlikte
Gülcemal’i bulmaya köye gider. Kendisini kaçıran adamların elinden kurtulmayı
başarıp köye giden Ayşen, Gülcemal’i kandırıp notere götüren Togay ve Yusuf’u
takip eder. Noterde Gülcemal’e durumu izah edip onu İstanbul’a götürür.
Ayşen, Gülcemal’in işlemleri ve Dna testiyle ilgilenirken, Togay
ise Gülcemal’i ortadan kaldırması için Affan’ı tutar. Ancak Affan bir türlü
Gülcemal’i öldürmeyi başaramaz. Dna testi sonucu Abdülkerim’in oğlu olduğu
tescillenen Gülcemal, elde ettiği hisseler gereği şirketin yönetim kurulu
başkanı olur.
Gülcemal, tüm yaşananların ardından köyüne Gülnaz’a geri
döner.
Comment / Yorum:
Yönetmen Özgür Selvi’nin 2009 yapımı “Cin Geçidi” filminden
5 yıl sonra imza attığı 2. uzun metrajlı filmi “Gülcemal”, İstanbul ve Kocaeli’nin
Kandıra ilçesinin Teksen köyünde çekilir. Filmin senaryosu, Erhan Can Sezer ve
aynı zamanda filmin başrolünü de üstlenen Peker Açıkalın tarafından yazılır. 18
Nisan 2014 tarihinde vizyona giren film, 19 hafta vizyonda kalır. Film, 34.163
seyirciye ulaşır.
Filmin oyuncu kadrosu, televizyondan tanınan isimlerle
oluşturulmuş. Zaten ortaya da televizyon yapımı kalitesinde bir iç çıkmış. Gülcemal,
son yıllarda Türk sinemasında sıklıkla örneklerine rastladığımız niteliksiz ve
yavan komedilerden biri.
Imdb note: 5 My note: 2.5
11 Eylül 2014 Perşembe
You Don't Know Jack / Doktor Ölüm (2010)
Director / Yönetmen:
Barry Levinson
Screenplay / Senaryo:
Adam Mazer
Cast / Kadro:
Al Pacino
Susan Sarandon
Danny Huston
Brenda Vaccaro
John Goodman
Cotter Smith
James Urbaniak
David Wilson Barnes
Anna Reeder
Sandra Seacat
Adam Mucci
Eric Lange
Deborah Hedwall
Rondi Reed
Subject / Konu:
Doktor Jack Kevorkian, acı çeken ağır hastalara acısız ve
hızlı şekilde ölmelerini sağlamak istemektedir. Ölümü sağlayıcı bir düzenek
sağlamıştır ve hasta istediği zaman ölümünü kendi kendine
gerçekleştirebilmektedir.
İleri derecede Alzheimer olan Janet Adkins’in ölümü, bir minibüsün
içersinde gerçekleştirilir. Janet, Jack’in düzeneğini kullanan ilk kişi olur.
Jack, Ölüm Doktoru diye anılmaya başlar. 2. ve 3. hastalarının ölümü
gerçekleştikten sonra Jack gözaltına alınmaya çalışılır. Avukatı Jeff, Jack’in
kimseyi zorlamadığını ve ölümü gerçekleştiren kişi olmadığı için
tutuklanamayacağını söylese de Jack tutuklanır. Jeff, Jack’in kefaletini ödeyip
çıkmasını sağlar. Yargıç davayı düşürür. Ancak savcı, Jack’i durdurabilmek için
elinden geleni yapmaya devam eder.
Jack aleyhinde protestolar başlar ve olumsuz bir kamuoyu
oluşur. Jeff, malzemelerine el konan Jack’e birkaç ay durmasını söylese de,
Jack elindeki gaz tüpleriyle ölümcül durumdaki insanların intihar etmesine
yardıma devam eder.
Hakkındaki suçlamalar devam eden Jack’in kefalet bedeli bu
kez 50.000 dolar olarak belirlenir. Kefaletinin ödenmesini reddeden Jack,
karara protestosunu yemek yemeyerek gösterir. 19 günün ardından hakim kefaleti
100 dolara indirmek zorunda kalır. Kefaleti ödenen Jack tahliye olur.
Jack, klinik açarak verdiği hizmeti sürdürmek istese de,
sürekli engellenmeye devam eder. Jack, en büyük destekçilerinden Jenny’nin
pankreas kanseri olduğunu ve 6 ay ömrü kaldığını öğrenir. Mahkeme lehte karar
verince dava düşer. Janet, Jack’in 82. hastası olarak ölümü seçer.
Jack’in ölümüne yardımcı olduğu 130. hastanın ölüm ulusal kanalda
yayınlanınca yine hakkında dava açılır. Jack, bu sefer Jeff’in avukatlığını
yapmasını istemez ve mahkemede savunmasını kendisi yapar. Jack, 25 yıl ağır
hapse mahkum edilir. Mahkemeler, davayı temyize çıkarmayı reddeder. 8,5 yıl
hapis yatan Jack, 2007 yılında 79 yaşındayken tahliye olur.
Comment / Yorum:
Ölüm Doktoru ya da Doktor Ölüm isimleriyle anılan Doktor
Jack Kevorkian’ın gerçek hayat hikayesini konu alan 2010 yapımı “You Don’t Know
Jack / Doktor Ölüm”, Adam Mazer tarafından kaleme alınıp Barry Levinson
tarafından yönetilir. Proje, ilk olarak sinema filmi olarak tasarlansa da,
sonradan televizyon filmine dönüştürülür. HBO’nun yapımcılığını üstlendiği
projede filmi ilk olarak Barbara Kopple’ın yönetmesi, Doktor Jack Kevorkian’ı
da Ben Kinsley’nin canlandırması planlansa da, filmi Barry Levinson yönetir,
Doktor Jack Kevorkian’ı da Al Pacino canlandırır. Film yaklaşık 18.000.000
dolara mal olur.
İyilik meleği mi yoksa Azrail mi olduğu hep tartışılan
Doktor Jack Kevorkian’ın hikayesini konu alan filmde Al Pacino’yu başrolde,
Susan Sarandon, Danny Huston ve John Goodman gibi önemli oyuncuları da yardımcı
rollerde izliyoruz. Filmde döktüren Al Pacino, “Mini Seri ya da Televzyon Filmi
kategorisinde En İyi Erkek Oyuncu” dalında Altın Küre, Emmy ve Saga ödüllerini
kazanmayı başardı.
You Don’t Know Jack, bir televizyon filmi için oldukça
iddialı bir proje. Bir sinema filminden eksik kalır tarafı yok. Gerçek hikaye
olması ve biyografik özellikler taşıması nedeniyle daha çok türün meraklılarına
ve Al Pacino hayranlarına hitap edecektir.
Imdb note: 7.7 My note: 6